BlueAteSS
  Abdurrahim KARAKOÇ
 

Kahraman Maraş, şair ve yazarlar açısından zengin bir şehirdir. Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Bahaettin Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Rasim Özdenören, Erdem Bayezit, Tahsin Yücel, Şevket Yücel; yeni edebiyatın önde gelen simalarındandır.[1]

Abdurrahim Karakoç, 7 Nisan 1932'de [2] Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya geldi.[3] İlkokulu bitirdikten sonra bir müddet köyünde marangozluk [4] ve uzun yıllar da çiftçilik yaptı.[5]

İlk yazdığı şiirleri, 2 kitap olarak çıkacak hacimdeyken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazıklarını "Hasan'a Mektuplar" adı altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. Fedai Yayınları arasında çıkan bu eser, kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı.[2] Sonraki yıllarda ise şiirlerinin bir bölümünü topladığı, "Akıl Karaya Vurdu""Vur Emri""Beşinci Mevsim""Suları Islatamadım""Kan Yazısı""Gök Çekimi""Dosta Doğru" ile sohbet, mektup ve röportajlardan oluşan "Çobandan Mektuplar" adlı kitapları yayımlanacak ve bu kitaplardan bazıları, yaklaşık 20 baskı yapacaktır.[5]

1958 yılında bulunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi. 1981'in Mart ayında emekli oldu.[2]

Karakoç, 1985 yılından itibaren gazetecilik yapmaktadır. Bir ara politikaya girdi ve ayrıldı. Niçin girip niçin ayrıldığını bir röportajında şöyle cevaplandırdı:

«Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım.»

Çeşitli radyo ve televizyon programlarına katılan Karakoç'un şiirleri, bugüne dek birçok araştırmada aktarıldı.

Karakoç'un politik taşlamaları kadar sevgi şiirleri de hemen her kesimde yankı bulmakta ve birçok sanatçı tarafından bestelenmekte ve okunmaktadır.[5]"Mihriban" adlı şiiri, notaya dökülerek yıllardır gönüllerden düşmeyen bir türküye dönüşmüştür.[6]

Abdurrahim Karakoç, evli ve 3 çocuk babasıdır. 1984'ün Ekim ayından bu yana Ankara'da ikamet etmektedir.[2] Şimdilerde politikayla uğraşmakta ve günlük bir gazetede köşe yazıları yazmaktadır.[4]

Sanatı ve Edebî Kişiliği

Halk şiirimizin en büyük üstadı Abdurrahim Karakoç, yaşayan canlı şiirleriyle, tatlı üslubuyla hep bizim sesimiz oldu; düşündüklerimizi, söylediklerimizi şiirleştirdi; hislerimizin tercümanı oldu..O bir söyleşide bunu şöyle dile getiriyor:

«Galip Erdem bey'in dediği gibi, inandığımız her şeyi söylemesek bile, söylediğimiz her söz, işimizin ve inancımızın aynası olmalı.»

Karacaoğlan, Emrah, Aşık Ömer, Kayıkçı Kul , Pir Sultan Abdal, Ruhsati, Köroğlu, Dadaloğlu, Seyrani, Bayburtlu Zihni, Çıldırlı Aşık Şenlik, Şarkışlalı Aşık Veysel Şatıroğlu gibi şahikadaki isimlerden sonra, günümüzde halk şiirinin en doruktaki ismi hiç şüphesiz Abdurrahim Karakoç'tur.[7]

Abdurrahim Karakoç, küçük yaşlarda şiire merak sarmıştır. Bu, aileden gelme bir merak diyebiliriz. Çünkü dedesi, babası, kardeşleri de şiir yazmaktaydı.[2]

Abdurrahim Karakoç, şüphesiz büyük bir hiciv şâiridir. Fakat sadece bu değildir. O, kelimenin bütün ağırlığı ve muhtevâsıyla şâirdir. Taşıdığı misyonun farkında ve şuurunda olan her şâir gibi, cemiyetin sosyal bünyesi, estetik zevki, ve kıymet hükümlerinin sarsıldığı en büyük koruyucu olan bu mânevî duvarla gedikler açıldığı dönemlerde elbet sesini yükseltecekti.

Karakoç için hiciv, şâirin oynamaya ve kahramanı olmaya mecbûr ve mahkûm olduğu asıl trajedinin bir sahnesidir. Ve onun elinde, gücünün yeteceği bütün sınırları yoklamıştır.[8]

Abdurrahim Karakoç; gözdür, kulaktır, dildir, beyindir. Hislerin ve duyguların tercümanı, şiirlerinde din, vatan ve insan ağırlıklı işlediği temalardır. Şiirlerinden hariç Düşünce yazıları gibi fikirlerini özetleyerek yazan bir yazar ve gazete köşelerinde yazdığı makalelerle insanlara erişmeye çalışan bir değerdir ki, yazılarında veya şiirlerinde kullandığı tarzda görüldüğü gibi, kimseden çekinmeden kendi bildiği doğruları haykırmaktadır. Onu, kimi zaman sert yakıştırmalardan da çekinmeyen , bazen de bir gerçeği vurgulamaya çalışırken kendini Anadolu insanının o çorak yüz ifadesinde görürsünüz. Şiirleri bazen şifreli bir kasayı andırır ki o şifreyi çözebilen, o kasanın sırrına varabiliyor.[9]

Karakoç'un şiirlerinde esas unsur, insandır.[2] O, şiire başlangıcını ve hayat görüşünü şöyle ifade eder:

"Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıştım.

Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler. Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entelektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum.

Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular.
En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse..."
 [3]

Ahmet Kabaklı, Abdurrahim Karakoç'un şiir anlayışı hakkında şunları söyler:

Abdurrahim Karakoç, halk şiirine derin düşünce ve davayı genişlemesine, derinlemesine sokan şairdir. Hem bir halk şairi, hem de bir aydın yazar olarak, Anadolu halkının, devletinden, hükümetinden, gazetecisinden, doktorundan, hakiminden ezeli şikayetlerini dile getirir. Abdurrahim Karakoç, öyle bir yerdedir ki hem köylünün, kasaba yoksulunun kendisidir, hem de çevresindeki bazı aydınların kusurlarını görüp yüzlerine vuracak derecede görüş sahibidir.

Gür sesli, gür söyleyişli bu şairin isyan kanatları, alabildiğine açılmıştır. Yazıları, tenkitleri, küçük büyük fıkraları bulunan ve nesrinde çokluk, hiciv, mizah ve çarpıcı hücumları ile tanınan Karakoç'un şiirleri, çok sevilmiş, bir çok kere basılmıştır.

Karakoç'un seyrek de olsa, kısmen serbest sayılacak vezinle denemeleri ve halk şiiri tarzında olmayan heceyle manzumeleri de vardır. Ancak. otuz yılı aşan sanat hayatında hemen her dönemindeki şiirlerinde ağırlık halk edebiyatı tarzındaki örneklerdir. Bunlarda daima gür konuşan. âhengi kollayan; sağlam hatta çarpıcı kafiyeye önem veren bir şair vardır. Maraş çevresinden alınmış kelime ve deyimler, bazen şive taklitleri, bu şiirlere hem aşık çeşnisi, hem kelimelerle anlatım zenginliği hem de benimsenen bir lezzet katmaktadır. Nitekim bu şiirler, halda olduğu gibi gençler katında da çok okunmuştur. Denilebilir ki gerçek saz sairlerinden ve kalem sairlerinden daha fazla ezberlenmiştir. Kimi şiirleri türkü ve marş halinde bestelenmiştir.

Halkın adına yergi, hiciv ve öfke, Karakoç'un şiirinin ana damarını teşkil etmektedir. Bunun yani sıra bir destan sairinin vatan, din, fazilet, Ahlak övgüleri, sairdeki niyet ve vicdan temizliğini ilan edip durmaktadır.Eski ozanlar tarzında yolsuzluklarla, kötülük ve pislikle mücadele eden Karakoç, gazeteciliği ve özel eğilimleri dolayısı ile memleket meselelerine ışık tutmaktadır... İslamcı-Milliyetçi düşüncenin bayrağını yiğitçesine açmış ve uğrunda pervasız, samimi,"cihad" vermiştir.Halka yararlı olmayan, onu ihmal eden hatta soyan sözde aydınları gerçeğe dayalı, destan ve nükte gücüyle hicveden Karakoç; zulme, adaletsizliğe karşı çıkmakta halkın gönül dili olmaktadır. İşte Karakoç, bu görevi yozlaştırmadan, yönlendirmeden, sömürmeden ve taraf tutmadan yapmaktadır. Karakoç'un da zaman zaman, mensup olduğu bir parti adına konuştuğu görülmektedir. Fakat şiirlerinin tümünde, bir "halk sairi" olarak, doğrudan milli kamuoyunu yansıttığı bölümler, belki de yüzde seksenleri aşmaktadır.

Karakoç'un son çıkardığı kitaplarında, dava şairliğine devam ettiği ancak ses tonunu daha yumuşak tuttuğu, şiirlerini daha uysal kelimelerle yazdığı görülüyor. Geçirdiği tecrübelerin ilhamı ve "dostlardan da" acı çekmenin üzüntüsü ile olacak bir kitabini su güzel hikmetle anlatıyor.

"Ne Dostlarımız, kabul ettiğimiz derecede iyidirler nede düşman saydıklarımız, tahmin ettiğiniz derecede kötü.Beni böyle değerlendiriniz."

Karakoç, insanları öncelikle düşünmeye, tek yanlı ve sabit fikirli olmamaya, insanları nefisleri ile mücadeleye, her şeyin doğru ve gerçeğini aramaya, özelikle kin tutmamaya çağırıyor.[10][11]

Mücadeleci şiirlerinin çokluğu, şartlardan kaynaklanmaktadır. 27 Mayıs darbesi, zinde güçler, demokrasi maskaralığı ve haksızlıklar, hiciv şiirlerini besledi. 30'a yakın mahkemeye verildi ve hepsinden de beraat etti. Avukat tutmadı, hep kendi kendini savundu. Hiçbir iktidarla barışık olmadı. Çünkü o, insana ve İslam'a yapılanların zulüm olduğuna inanmıştı.

Nerdeyse 30 yıla varan bir zaman içinde kitapları, baskı üstüne baskı yenilemektedir. Bilhassa "Vur Emri" adlı eseri, büyük bir hüsn-ü kabul görmüştür.[2]

 
  Bugün 16717 ziyaretçi buradaydı!!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol